14 Ekim 2010 Perşembe

Kapıdan çıkıncaya kadar.


sanki içimdeki çiçekler açıyormuş gibi havanın kötü olması durumuyla karşı karşıyayım. her bir bulut psikolojimi siktikçe sikiyor. kendimi yine slyvia plath gibi hissediyorum: dalga geçen ama az sonra geberecek olan.

günler yine aynı düzayinde. kitap getir, yerleştir, öner, sat, gülümse-mesen de oolur. sahaf abi suratıma bakıp " amma meymenetsizsin" diyor. ben her gün aynaya bakıp " git şu kaşını aldır tipini siktiğimin" diyorum.. ama elimi oynatacak gücümde yok zaten. herkes kendi derdinde.

hayatımın en mini heyecanı o taa benim 30luk dediğim salağın sahafa uğraması oldu. görür görmez nereye saklanacağımı şaşırdım. berbat gözüküyordum. nitekim gördü. iki selam iki sohbet sonra eyvallaha döndü konular. hatta salak gibi "mehe ya görüşelim bence" bile geçti konu arasında. biliyordum aslında bunlar bir sohbetin gerektirdikleriydi. biri seni görünce mutlaka görüşelim der ama bu görüşelimin etkisi o kapıdan çıkıncaya kadardır.
eskiden olsa bu yalndan görüşelim lafına bile sevinir sevincimden altıma doldururdum. şimdi varolmayan sikime bile takmıyordum. her şeye amenna zaten.
umutsuzluk al başını götür, sıkıntı ve sıkıntı.
amaçsız öylece gezinip duruyorum. başka ülkeler var aslında aklımda. bir yere gidip yerleşsem. orda mal bir hayat kursam mesela?
son zamanlarda aklımı kurcalayan bir düşünce bu.